Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

denize gitmek

  • 1 See

    See1 m <-s; -n ['zeː(ə)n]> göl
    See2 f <-; o pl> deniz;
    an die See fahren denize gitmek;
    auf hoher See açık denizde;
    in See stechen denize açılmak

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > See

  • 2 See

    See <-s, -n> [ze:, pl 'ze:ən] m f
    1. ( Binnengewässer) göl;
    der Genfer \See Cenevre Gölü
    2. kein pl; ( Meer) deniz;
    die offene \See açık deniz, alarga;
    auf \See denizde;
    auf hoher \See açık denizde;
    an die \See fahren denize gitmek;
    zur \See fahren denizci olmak;
    in \See stechen denize açılmak, alarga etmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > See

  • 3 mer

    n f
    1 large deniz [de'niz]
    2 littoral deniz kenti

    Dictionnaire Français-Turc > mer

  • 4 sail

    n. yelken, yelkenler, yelkenli gemi, denize açılma, gemi ile yolculuk, yeldeğirmeni kanadı
    ————————
    v. denize açılmak, yelkenli ile gitmek, gemi ile yol almak, havada süzülmek, uçmak, gururla hareket etmek, yüzdürmek, uçurmak
    * * *
    1. denizde yol al (v.) 2. yelken (n.)
    * * *
    [seil] 1. noun
    1) (a sheet of strong cloth spread to catch the wind, by which a ship is driven forward.) yelken
    2) (a journey in a ship: a sail in his yacht; a week's sail to the island.) deniz yolculuğu
    3) (an arm of a windmill.) yel değirmeni kanadı
    2. verb
    1) ((of a ship) to be moved by sails: The yacht sailed away.) yelkenle yol almak, seyretmek
    2) (to steer or navigate a ship or boat: He sailed (the boat) to the island.) gemi kullanmak
    3) (to go in a ship or boat (with or without sails): I've never sailed through the Mediterranean.) gemiyle yolculuk etmek
    4) (to begin a voyage: The ship sails today; My aunt sailed today.) yelken açmak, denize açılmak, yola çıkmak
    5) (to travel on (the sea etc) in a ship: He sailed the North Sea.) deniz yolculuğu yapmak, gitmek
    6) (to move steadily and easily: Clouds sailed across the sky; He sailed through his exams; She sailed into the room.) süzülmek, süzülüp gitmek
    - sailing
    - sailing-
    - sailor
    - in full sail

    English-Turkish dictionary > sail

  • 5 gehen

    gehen <geht, ging, gegangen> ['ge:ən]
    I vi sein
    1) ( allgemein) gitmek; ( zu Fuß) yürümek;
    zu Fuß \gehen yayan gitmek;
    ich gehe jetzt zum Arzt şimdi doktora gidiyorum;
    es geht immer geradeaus dümdüz gider;
    aufs Gymnasium/in die Schule \gehen liseye/okula gitmek;
    sie ging zum Film sinemaya gitti;
    ins Bett \gehen yatağa yatmak;
    tanzen/schwimmen/schlafen \gehen dansa/yüzmeye/yatmaya gitmek;
    an Land \gehen karaya çıkmak;
    an die Arbeit \gehen iş başı yapmak;
    das geht zu weit bu fazla oldu;
    wie war der Film?es geht ( fam) film nasıldı? — idare eder;
    bist du wieder gesund?es geht ( fam) iyileştin mi? — şöyle böyle;
    darum geht es mir nicht bu beni ilgilendirmez;
    wie geht's? nasılsın?;
    es geht mir gut iyiyim;
    lass es dir gut \gehen! kendine iyi bak!; ( bleib gesund und fröhlich) şen ve esen kal!;
    sie ließen es sich dat gut \gehen keyiflerini baktılar;
    es geht mir schlecht ( körperlich) iyi değilim; ( finanziell) işler kötü;
    wie \gehen die Geschäfte? işler nasıl gidiyor?;
    mir ist es genauso gegangen bana da aynı şey oldu;
    ich hörte, wie die Tür ging kapının kapanışını duydum;
    so geht das nicht weiter bu böyle devam edemez;
    das geht über meine Kräfte buna benim gücüm yetmez;
    mir geht nichts über meinen Urlaub iznimin üstüne bir şey yoktur;
    das geht in die Tausende bu, binlere varır;
    in Stücke \gehen parçalanmak;
    mit der Zeit \gehen zamana uymak;
    er ist von uns gegangen ( geh) o bizden gitti;
    das Essen geht auf mich yemeğin hesabını ben ödüyorum;
    das Fenster geht aufs Meer pencere denize bakıyor;
    wenn es nach mir ginge, ... bana kalsa,...;
    gehst du noch mit ihm? ( fam) onunla hâlâ çıkıyor musun?;
    wo sie geht und steht ( fam) nereye giderse gitsin
    vor sich \gehen ( fam), olmak
    2) (weg\gehen) gitmek; ( Zug) gitmek (um -de) ( nach -e)
    3) ( funktionieren) işlemek; ( Uhr) gitmek;
    die Uhr geht ( falsch) saat yanlış gidiyor;
    gut \gehen iyi gitmek [o işlemek];
    ich zeige dir, wie das geht bunun nasıl işlediğini sana göstereyim;
    kann ich helfen?danke, es geht schon yardım edebilir miyim? — sağ ol, gerek yok;
    hoffentlich geht das gut! inşallah iyi gider;
    wenn alles gut geht, ... her şey yolunda giderse...
    4) ( sich gut verkaufen) satılmak;
    gut \gehend iyi satılan
    5) ( Wind) esmek
    6) ( reichen) yetmek ( bis -e kadar)
    7) ( hindurchpassen) girmek ( durch -den) (in -e);
    das geht nicht in meinen Kopf bunu aklım almıyor
    8) ( andauern) devam etmek
    9) ( möglich sein) olmak;
    es wird schon \gehen olur
    10) ( betreffen) söz konusu olmak (um -);
    es geht um mich/dich/uns söz konusu benim/sensin/biziz;
    worum geht's denn? söz konusu nedir ki?
    11) gitmek ( nach -e göre);
    danach kann man nicht \gehen buna göre gidilmez
    12) \gehen lassen ( fam) ( in Ruhe lassen) oluruna bırakmak
    sich \gehen lassen kendini koyuvermek
    II vt
    1) sein ( Strecke) gitmek
    2) ( fam)
    sie ist gegangen worden işten atıldı

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > gehen

  • 6 уходить

    ayrılmak,
    gitmek; çekilmek; kaçınmak; geçip gitmek; ilerlemek,
    ileri olmak; taşmak
    * * *
    несов.; сов. - уйти́
    1) gitmek; ayrılmak; çekilmek

    когда́ он ушёл? — saat kaçta gitti?

    он ушёл в свою́ ко́мнату — odasına çekildi

    он ушёл из до́ма и бо́льше не верну́лся — evden ayrıldı, bir daha da dönmedi

    из коло́дца ушла́ вода́ — kuyunun suyu çekildi

    вода́ бы́стро ушла́ в песо́к — su hızla kuma / kumlara çekildi

    из ло́пнувшей трубы́ ухо́дит вода́ — çatlak borudan su kaçıyor

    когда́ мы пришли́, по́езд уже́ ушёл — geldiğimiz zaman tren kalkmıştı

    уйти́ в мо́ре — denize açılmak

    мяч ушёл за бокову́ю ли́нию — top taça çıktı

    ферзь ушёл на (по́ле) е2 — vezir e2 karesine / evine kaçtı

    уходи́ть в защи́ту — спорт. müdafaaya / defansa çekilmek

    уходи́ть за ковёр (о борце)minder dışına kaçmak

    2) тж. перен. kaçmak, kaçınmak; sıyrılmak

    уйти́ от сле́жки — takipten kaçmak

    уходи́ть от защи́ты — спорт. müdafaadan sıyrılmak

    кома́нде не удало́сь уходи́ть от пораже́ния — takım yenilmekten kurtulamadı

    он ухо́дит от отве́та на мои́ вопро́сы — sorduğum suallerden kaçıyor

    уходи́ть от отве́тственности — sorumluluğun altından sıyrılmak

    уйти́ из-под контро́ля со стороны́ парла́мента — parlamento denetiminden sıyrılmak

    от э́той и́стины никуда́ не уйдёшь — bu gerçekten kaçamazsın

    жена́ ушла́ от него́ — karısı kaçtı / ondan ayrıldı

    3) ayrılmak; çekilmek; gitmek

    уйти́ из литерату́ры — edebiyat alanından çekilmek

    уйти́ с истори́ческой аре́ны — tarih sahnesinden çekilmek

    уйти́ в отста́вку (о военном)emekliye ayrılmak

    уйти́ с вое́нной слу́жбы — askerlikten ayrılmak

    уйти́ с рабо́ты — işten ayrılmak

    уйти́ в о́тпуск — izne gitmek

    ушел (с рабо́ты) и э́тот специали́ст — bu uzman da gitti

    уйти́ со съе́зда (в знак протеста)kongreyi terketmek

    вре́мя ещё не ушло́ — vakit var daha

    5) gitmek; almak

    куда́ ушло́ сто́лько де́нег? — bunca para nereye gitti?

    на э́то де́ло ухо́дит мно́го вре́мени — bu iş çok zaman alır

    на пальто́ сто́лько тка́ни не уйдёт — paltoya bu kadar kumaş gitmez

    6) ilerlemek, ileri olmak

    часы́ ушли́ вперёд — saat ilerlemiş / ileridir

    7) разг. taşmak

    молоко́ ушло́ — süt taştı

    8) перен. kendini... vermek

    уйти́ в нау́ку́ — kendini bilime vermek

    с голово́й уйти́ в рабо́ту — işe dalmak, kendini işe vermek

    ••

    уйти́ в оборо́ну — savunmaya çekilmek

    тж. перен. уйти́ в себя́ — içine kapanmak

    уйти́ из жи́зни — hayattan ayrılmak

    уходя́щий класс — göçüp giden sınıf

    уше́дший от нас... (о покойном) — aramızdan ayrılan...

    исто́рия э́того го́рода ухо́дит в глубо́кое про́шлое — bu kentin tarihi çok eskiye gider / iner

    Русско-турецкий словарь > уходить

  • 7 вести

    getirmek,
    götürmek; sürmek (araba),
    yönetmek (araba/uçak); gezdirmek; döşemek; gitmek (yol),
    çıkmak (yol); yol açmak,
    neden olmak; önde olmak; yönetmek; yürütmek,
    sürdürmek
    * * *
    1) getirmek; götürmek

    вести́ дете́й на прогулку — çocukları gezmeye götürmek

    он ведёт сюда́ пять челове́к — ardına beş kişi takmış geliyor

    куда́ ты нас ведёшь? — bizi nereye götürüyorsun?

    вести́ ма́ссы за собо́й — yığınları peşinden sürüklemek

    вести́ к побе́де — zafere götürmek

    вести́ от побе́ды к побе́де — zaferden zafere koşturmak

    2) sürmek; yönetmek

    вести́ маши́ну — arabayı sürmek / yönetmek

    вести́ самолёт — uçağı yönetmek

    вести́ утюго́м по тка́ни — ütüyü kumaşın üstünde gezdirmek

    вести́ желе́зную дорогу — demiryolu döşemek

    5) gitmek; açılmak

    доро́га ведёт в лес — yol ormana gider / ulaştırır

    у́лица ведёт к мо́рю — sokak denize çıkar

    следы́ вели́ в лес — izin yönü ormanın içine gidiyordu

    следы́ вели́ в... — перен. izler...a uzanıyordu

    6) перен. yol açmak, neden olmak; vardırmak

    вести́ к во́йнам — savaşlara yol açmak

    вести́ к непра́вильным вы́водам — sakat sonuçlara götürmek / neden olmak

    7) önde olmak; önde götürmek

    вести́ го́нку — спорт. yarışı önde götürmek

    "Дина́мо" ведёт со счётом 2-0 — Dinamo 2-0 öndedir

    8) перен. yönetmek

    вести́ семина́р — semineri yönetmek

    вести́ уро́ки хи́мии — kimya dersleri vermek

    продолжа́ть вести́ уро́к — dersini sürdürmek

    вести́ собра́ние — toplantıya başkanlık etmek

    вести́ програ́мму (на телевидении)programı sunmak

    вести́ переда́чи на (радио)yayın yapmak

    9) yürütmek; sürdürmek; yapmak

    вести́ борьбу́ — savaşım / mücadele yürütmek / yapmak

    вести́ войну́ — savaşı sürdürmek

    вести́ перегово́ры — görüşmeler yapmak

    вести́ перепи́ску — yazışmak

    вести́ ого́нь — ateş etmek

    вести́ приготовле́ния к чему-л.bir şeye hazırlıklar yapmak

    вести́ повседне́вную рабо́ту с ма́ссами — yığınlar arasında günlük çalışma yapmak / yürütmek

    10) (протокол, дневник и т. п.) tutmak
    ••

    вести́ мяч спорт.top sürmek

    вести́ жизнь, вести́ о́браз жи́зни — bir hayat sürmek

    я к э́тому и веду́ (речь) — sözü oraya götürüyorum zaten

    вести́ себя́ как... —... gibi davranmak

    он вёл себя́ как шко́льник — okul öğrencisi gibi davrandı

    Русско-турецкий словарь > вести

  • 8 dalmak

    ныря́ть
    * * *
    -e
    1) нырну́ть, [бы́стро] погрузи́ться

    denize dalmak — нырну́ть в мо́ре

    suya dalmak — погрузи́ться в во́ду

    2) [бы́стро] войти́; прони́кнуть; вто́ргнуться (куда-л.)

    biletsiz sinemaya dalıvermiş — он без биле́та бы́стренько шмы́гнул в кинотеа́тр

    3) перен., погрузи́ться, уйти́ с голово́й

    düşünceye dalmak — погрузи́ться в разду́мье

    eğlenceye dalmak — предава́ться развлече́ниям, вовсю́ весели́ться

    işe dalmak — уйти́ с голово́й в рабо́ту

    kitaba dalmak — погрузи́ться в чте́ние кни́ги

    lâkırdıya dalmak — увле́чься бесе́дой / болтовнёй

    4) забы́ться; задрема́ть; вздремну́ть
    5) впада́ть в забытьё ( о больном)

    bazı kendine geliyor, bazı defa da dalıyor — [он] то прихо́дит в себя́, то опя́ть теря́ет созна́ние

    ••
    - dalıp gitmek

    Türkçe-rusça sözlük > dalmak

  • 9 спускаться

    несов.; сов. - спусти́ться

    спуска́ться по ле́стнице — merdiveni inmek

    спуска́ться по верёвке — ipe tutunarak inmek

    спуска́ться с горы́ — dağdan inmek

    в спуска́ться подва́л — bodruma inmek

    спуска́ться вниз по реке́ — akış aşağı gitmek

    у тебя́ чуло́к спусти́лся — çorabın düşük

    2) перен. çökmek

    спуска́лся тума́н — sis çöküyordu

    спусти́лся мрак — ortalığa karanlık çöktü

    у меня́ чуло́к спусти́лся — çorabım kaçtı

    4) тк. несов. inmek

    доро́га пла́вно спуска́ется к мо́рю — yol tatlı eğimli olarak denize gider

    5) тк. несов. ( висеть) asılı durmak

    Русско-турецкий словарь > спускаться

  • 10 put

    adj. hareketsiz, sabit
    ————————
    n. para koyma, yatırma, atış, fırlatma, hamle
    ————————
    v. koymak, bırakmak, yerleştirmek, tıkmak, atmak, sokmak, çevirisini yapmak, tercüme etmek, para koymak, yatırım yapmak, yüklemek, kurmak, sınamak, denemek
    * * *
    koy
    * * *
    [put]
    present participle - putting; verb
    1) (to place in a certain position or situation: He put the plate in the cupboard; Did you put any sugar in my coffee?; He put his arm round her; I'm putting a new lock on the door; You're putting too much strain on that rope; When did the Russians first put a man into space?; You've put me in a bad temper; Can you put (=translate) this sentence into French?) koymak
    2) (to submit or present (a proposal, question etc): I put several questions to him; She put her ideas before the committee.) sormak, sunmak
    3) (to express in words: He put his refusal very politely; Children sometimes have such a funny way of putting things!) söylemek, anlatmak
    4) (to write down: I'm trying to write a letter to her, but I don't know what to put.) yazmak
    5) (to sail in a particular direction: We put out to sea; The ship put into harbour for repairs.) denize açılmak, gitmek
    - a put-up job
    - put about
    - put across/over
    - put aside
    - put away
    - put back
    - put by
    - put down
    - put down for
    - put one's feet up
    - put forth
    - put in
    - put in for
    - put off
    - put on
    - put out
    - put through
    - put together
    - put up
    - put up to
    - put up with

    English-Turkish dictionary > put

  • 11 shove off

    avara etmek, denize açılmak, itilerek açılmak, defolup gitmek

    English-Turkish dictionary > shove off

  • 12 shove off

    avara etmek, denize açılmak, itilerek açılmak, defolup gitmek

    English-Turkish dictionary > shove off

  • 13 baden

    baden ['ba:dən]
    I vi
    1) ( schwimmen) yüzmek
    2) ( ein Bad nehmen) banyo yapmak [o almak]; ( im Meer) denize [o suya] girmek;
    \baden gehen yüzmeye gitmek; ( fig) batmak
    II vt ( waschen) yıkamak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > baden

См. также в других словарях:

  • — is. 1) Bir sonuç elde etmek, herhangi bir şey ortaya koymak için güç harcayarak yapılan etkinlik, çalışma İş bittikten sonra denize karşı sigara içilir. S. F. Abasıyanık 2) Bir değer yaratan emek 3) Birinden istenen hizmet veya birine verilen… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • burun — is., rnu, anat. 1) Alınla üst dudak arasında bulunan, çıkıntılı, iki delikli koklama ve solunum organı 2) Bazı şeylerin ön ve sivri bölümü Kadıköy vapurunun güvertesinde, paltoma bürünmüş, gidip ta burna oturmuştum. H. Taner 3) mec. Kibir,… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • dalmak — e, ar 1) Suyun içine bütün vücuduyla ve hızla girmek Oğlanlar denize dalıp tekneyi sağdan soldan, arkadan önden itmeyi denediler. H. Taner 2) nsz Bir yerin içine girmek İkisi uçar gibi kapısında koca bir telefon çanı asılı dükkândan içeri… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • zor — is., Far. zūr 1) Sıkıntı, güçlük, rahatsızlık Onun için hiçbir zorum, sıkıntım yokmuş gibi ara sıra denize taşlarımı atmakta devam ederek hızlı hızlı yürüdüm. R. N. Güntekin 2) Yüküm, mecburiyet Artık kızının evinde kalışının zordan olduğunu… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»